Karanlık güçler yani şambalalar bazen dünyadaki işlerini yürütebilmek için katalizör seçerler. İşte Hitlerde seçtiklier en büyük katalizorlardan biridir. Hitler 20 Nisan 1889 da Bavyera yakınlarında bir köyde doğdu. Çok ilginçtirki bu köy medyum ve falcılarıyla ünlü bir yerdir. Çok ünlü iki medyom olan Schnedeider kardeşlerde bu köyde doğmuşlardı. Ayrıca Hitlerin dadısı ve kuzenide medyomdur.Hitler daha genç yaşında okültizme kaptırdı kendini ve dönemin gizmeli dergisi "ostara" elinden düşürmediği bir bilgi kaynağıydı.Hitler işte böyle bir ortamda şambala kaynaklı ökült düşüncelerle yetişti. Hitlerin kavgam kitabında şu cümleyle karşılaştım "Ben insanların bilmediği doğaüstü güçleri kullanarak Alman ırkını lider yapacağım!!!" Hitler majiyle içli dışlı parapsikolojiyle iligli bir insandı. Yazı da daolduğu gibi kitlelere ses majisi yapmıştır. Ayrıca şambala ile irtibattaydı ki bunu şizofren olarak nitelendiriyorlar. Şambalarla irtibatta olduğuna kanıtlayan bir olayı Ufolar gerçekleri & yalanları kitabından alıntı yapıyorum:
"O zaman zaman kendinden geçer ve başkalarının göremediği ancak kendisine eziyet eden, dehşet verici varlıklardan söz ederdi. Bu kriz anlarında Adolf'u yatıştırmak kolay olmuyordu. 1.Dünya Savaşı sırasında kafasının içinde yankılanan ve kendisiyle sık sık konuşan sesin varlığından söz ediyordu. Bir defasında siperlerde asker arkadaşlarıyla yemek yerken bu ses ona; "Yerinden kalk ve karşıya bak.." dedi. Ses o kadar net ve ısrarcıydı ki, Hitler sanki askeri bir emir almış gibi otomatik bir hareketli itaat etti. Yerinden kalktı siper boyunca 20 metre kadar yürüdü. Sonra yemeğine devam etmek için yeniden oturdu ve bu sefer kendini daha rahat hissediyordu. Ancak birkaç saniye sonra kulakları sağır eden bir gürültü ve korkunç bir ışıkla etraf sarsıldı. Arkadaşlarının arasında unutulmuş bir el bombası patladı ve zavallı askerlerden biri bile sağ kurtulmadı, tabii adolf hitler hariç."
Şambala kendi çıkarları için Adolf hitleri yukarıdaki gibi birçok kez kurtarmıştır.
BİLİNMEYEN HİTLER “Yakınlarının anlattıklarına göre Adolf Hitler geceleri çığlıklar atarak uyanıyordu; titreyerek anlaşılmaz sözcükler söylüyor, soluk soluğa yatağından fırlıyor, odanın ortasına dikiliyor, görmeyen gözlerle bakarak ‘işte o, buraya da gelmiş, işte o’ diye inliyor sonra yine anlamsız garip sözcükler mırıldanmaya başlıyordu. Zorla teskin edilip yatağına yatırılıyor ama yine fırlayarak ‘işte yine orada, köşede’ diye haykıracak tepiniyor ve çığlıklar atıyordu.”
“Hitler Bana Dedi ki” adlı kitabında Herman Rausching, Hitler’le ilgili bu akıl almaz iddialarda bulunuyordu. Dünyayı titreten Nazi liderini korkutan ne olabilirdi?
Hitler’in bu şaşırtıcı gücü nereden kaynaklanıyordu? Çok yazılıp çizilen siyasi ve askeri kişiliğin ötesinde Adolf Hitler kimdi? On iki yıl Hitler’in basın sözcülüğünü yapmış olan Otto Dietrich “Çılgınca milliyetçi düşünceleri olan şeytani bir adam” diyordu Hitler için.
Hitler hakkında şu ana dek çok yorum yapıldı. Bu garip insanın dev bir ulusu neredeyse yok olmanın eşiğine getirmesinin nedenleri hâlâ bir sır olarak kalmaya devam ediyor.
I. Dünya Savaşı’ndan gelen askeri ve siyasi nedenler, komünizmin aç, işsiz ve yenik Almanya’da hatalı örgütlenmesi yüzünden iç çatışmalarda bozulması, üstelik henüz SSCB’de bile bir fidan olan komünizm, varlığını ve amacını kanıtlamak bir yana, kendini Sovyet halkına bile anlatabilmiş değildi. Psikolojik yapısı çok farklı olan Alman ulusuna bu elbise uymuyordu ve asla uymayacaktı. Yenik bir ulusun kırılan gururu, açlıktan perişan bir milletin bilinçsizce umut arayışı, bir ırkın hedef gösterilmesi ve daha bir sürü sebep, Hitler’in kitleler üzerindeki etkisini ve büyüsünü açıklamaya yetmiyordu.
Hitler’in kitleler üzerindeki etkisi ve büyüsünün kaynağı nedir ?Hitler’in bu gizemli konumuyla ilgili en önemli kaynaklardan biri Herman Rausching. Rahusching “Hitler Bana Dedi ki” adlı kitabında Hitler’le ilgili başka tanıklıklarda daha bulunuyor.
“Hitler, sürekli olarak zamanın çok az kaldığı endişesindeydi ve sürekli korkuyordu. Sık söylediği şeyler arasında, ‘Evrenin Kesin Dönemeci’ sözü vardı ama eğitilmemiş olan bizler, gezegende olacak bir kıyameti tam anlamıyla kavrayamazdık. Kitle için ‘Ruhun yanlış yolu’ deyimini kullanıyordu. ‘Büyüsel Görüşe’ sahip olmak, insan tekamülünün amacıydı. Kendisi, o andaki ve gelecekteki başarıların kaynağı olan gizemli bilginin eşiğindeydi. İlkel dünyaya ait efsaneleri inceliyor, ilk toplumlar ve kitleleri etkileyen mitleri araştırıyordu. Doğa yasalarının değiştirilmesi için kullanılan büyüsel antik yöntemler hakkında bir kitap bile yazdı. Kendi gücünün, gizli güçlerden kaynaklandığına emindi. İnsanlığa yeni İncil’i bir an önce bildirmek hevesi içindeydi.”
Hitler’in yakın çalışma arkadaşı HimmlerRausching’in bu sözleri eğer doğruysa Hitler’in büyüyle olan ilişkisini açıkça görülüyordu. Nitekim ünlü Fransız bilim adamı Jacques Bergier “Büyü ve Politika” adlı çalışmasında, büyünün 20. yüzyılda birçok biçimde politikayı gizli olarak yönettiği düşüncesindeydi. Bergier, büyünün soyut olmadığını ve her şekilde ortaya çıktığını söylerken, çok gizli politik büyü gruplarının gizli bir savaş içerisinde olduklarını, bu savaşta hatanın kabul edilmediğini ve acımasızlığın ana ilke olduğunu belirtiyor. Artık bu akıl ötesi politik-büyü örgütleri, ulusların ötesinde, kendi çıkarlar, aldatılarak silinmekte ya da kurban edilmektedir.”
Rausching’in kitabında, Hitler’le özel olarak görüşen bir yakının şu konuşmasına yer veriliyordu:
“Führer’im, kara büyüyü tercih etmeyiniz, kara büyüyü seçerseniz, artık o yaşamınızdan ve kaderinizden asla bir daha çıkmayacaktır. Çamura bulanmış mahlukların sizi iyi yoldan çevirmelerine izin vermeyin.”
Bazı görüşlere göre Hitler, Nazi öğretisinden çok daha ürkütücü güçlerin kontrolü altındaydı. Hitler kendisinden çok daha büyük olan ve kendisini aşan öğretinin basitleştirilmiş, küçük bir kısmını halka açılıyordu. Zaman zaman bütün gezegendeki yaşamı değiştirmekle ilgili düşüncelerini Rausching’e ve diğer arkadaşlarına şöyle ifade ediyordu:
“Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz. Parti arkadaşlarım, peşimi hiç bırakmayan hayaller ve öldüğüm zaman temelleri atılmış olacak olan o görkemli yapı hakkında ufak bir görüşe bile sahip değiller. Dünya bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Sizler anlamayacaksınız ama gezegen altüst olacaktır. Olup bitenler yeni bir dinin oluşumunu çoktan aşmıştır.”
Hitler kitleleri adeta büyülüyordu.İddialara göre Hitler, Germen mitolojisindeki Thule efsanesinden etkilenmişti. Thule efsanesi de tıpkı Atlantis gibi kayıp bir ülke efsanesiydi ve Hitler’in arkasındaki gizli ve büyülü güç de Thule örgütüydü. Bu örgütün en önemli ismin Münih Üniversitesi profesörlerinden Karl Haushoffer adlı bir bilim adamıydı. Karl Haushoffer’in kimliği de en az Hitler kadar ilgi çekiciydi. Haushoffer ile Hitler’i tanıştıran Rudolf Hess’ti. Thule grubunun yaşayan son üyesi Rudolf Hess barış görüşmeleri için silahsız bir uçakla İngiltere’ye gönderilmiş ancak beklenmedik bir şekilde tutuklanmıştı. Savaştan sonra da Hess Nazi savaş suçlularının kapatıldığı Spandau cezaevinde ömür boyu tutuldu. Diğer mahkumların bazıları idam edildiler ve cezalarını çekip tahliye oldular, ancak Hess yıllarca Spandau cezaevinin tek mahkumu olarak, İngiliz, Fransız, Amerikalı ve Ruslardan oluşan bir birliğin gözetimi altında kaldı. Hakkında birçok kitap yazıldı. Bunlardan birisi on yıl önce “Dünya’nın En Yalnız Adamı” ismi ile Türkçeye çevrildi.
Hess, çok yaşlanmasına, aradan uzun yıllar geçmesine ve ötekiler kadar ağır bir savaş suçlusu olmamasına rağmen neden ölünceye kadar hapiste tutulmuştu? Hess’i farklı kılan savaşın farklı sebepleriyle ilgili olarak bildikleri, Hitler ve Haushoffer’e olan yakınlığıydı. Hitler iktidara gelişinden önce yaşanan ayaklanmadan ötürü hapse atılınca, Haushoffer onu her gün ziyaret ediyordu. 1869 doğumlu olan Haushoffer Hindistan ve Uzak Doğu’nun çeşitli yerlerinde uzun yıllar görevli olarak bulunmuştu. Japonya’ya gitmiş ve Japonca öğrenmişti. Ona göre Alman ırkının kökenleri Orta Asya’da idi. Haushoffer, en gizli Budist örgütlerinden birine alınmış ve görevinin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda harakiri yapmaya yemin etmişti. 1914 yılında genç bir generalken olayları önceden bilmesi ile dikkatleri üstüne toplamıştı. Düşmanın saldıracağı saati, top mermilerinin düşeceği yerleri, fırtınaları, yabancı ülkelerdeki siyasal değişimleri önceden biliyordu. Hitler de ordusunun Paris’e ilk gireceği günü, çeşitli cephelerde düşmanın ne kadar dayanabileceğini ve Roosvelt’in ölüm tarihini de önceden bilmişti.
Haushoffer I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden öğretim hayatına döndü. Çeşitli bilimsel içerikli dergiler yayınladı. Nazi Partisi’nin sembolü olan Gamalı Haç’ı seçen de oydu.
Nitekim “Bilinmeyen Hitler” adlı kitabında Wulf Schwartzwaller iddiaları doğruluyordu:
“Hitler Landsberg hapishanesindeyken en düzenli ziyaretçileri Münih Üniversitesi Jeopolitik Enstitüsü Profesörü General Karl Haushoffer ile Rudolf Hess’ti. Hitler “Kavgam” adlı kitabını bu iki önemlin ismin yardımıyla yazmıştı. Haushoffer, Hitler ve Hess çok uzun söyleyişlere, müzakerelere dalıyorlardı. Haushoffer esoteric bilimlerin yanı sıra Zen Budizmi’ne de ilgi duyuyordu. Tibetli Lama Rahiplerinden ders almıştı. Dietrich Eckart’tan sonra Hitler’i etkileyen ikinci kişiydi. Berlin’de Berlin Luminous Locası’nı o kurmuştu. Haushoffer ünlü Rus büyücü ve metafizikçisi Gregor İvanovich Gurdyev’in öğrencisiydi. Gurdyev ve Haushoffer, dünyanın altında yaşayan ve insandan daha üstün dünya dışı bir tür ile ilişki içerisinde olduklarına emin oldukları Tibet Locası’na üyeydiler. Hitler, Alfred Rosanberg, Himmler, Goring ve Hitler’in hemen hemen yanından hiç ayırmadığı fizikçisi Dr. Morell de aynı zamanda Loca’ya üyeydiler.” (The Unknown Hitler, Wulf Schwartzeller, Berkeley Boks, 1990)
1925 yılında Nazi Partisi hızla büyümeye başladı. Almanya’nın ünlü şairi Everst büyük bir hevesle partiye yazıldı, çünkü Nazi Partisi’ni kara güçlerin en açık ifadesi olarak görüyordu. Partinin yedi kurucusu da kara güçler tarafından yönetildiklerine ruhen ve bedenen emindiler. Onları birleştiren yemin, enerji ve şans kaynağı bir Tibet efsanesine dayanıyordu.
Araştırmacı-yazar Ergun Candan, “Gizli Sırlar Öğretisi” adlı kitabında bu konuyla ilgili son derece çarpıcı bulgulara yer veriyor:
“II. Dünya Savaşı sonlarına doğru yıkılan Nazi karargahına girildiğinde, hiç akıllara gelmeyen bir şeyle karşılaşılmıştı. Yıkıntılar arasında oniki Tibetli rahibin cesetleri bulunuyordu. Bu duruma o yıllarda hiçbir anlam verilememişti. Aslında savaş atmosferi içinde bunu hiç kimsenin düşünecek hali de yoktu. Savaş bitip de de her şey normale dönmeye başladıktan sonra bu durum birçok kimsenin dikkatini çekmeye başladı:
İddialara göre Hitler’in başka bir türle bağlantısı bulunuyordu.Nazi karargahında oniki Tibetli rahibin işi neydi? Bu soru uzun bir süre zihinleri meşgul etti. Naziler ile Tibetli rahipler ne gibi bir birlikteliği olabilirdi? İşte bu konu inceden inceye araştırılmaya başlandı. Ortaya çıkan sonuçlar bir hayli düşündürücüydü: Naziler bir yer altı uygarlığı olduğuna inanılan Şambala ile irtibatlıydılar!
Her şey Thule efasnesiyle başlıyordu. Thule efsanesinin kökeni ise kayıp bir uygarlığa dayanıyordu. Bu da Nazizm’in temelini oluşturuyordu. Bu efsane etrafında birleşen bir grup, Thule adında gizli bir tarikat kurdu. Nazi Partisi’nin yedi kurucusundan biri olan Diettrich Eckardt, Thule tarikatının temel felsefesini şöyle açıklıyordu:
“Thule’un tüm sırları, eski kayıp bir uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile ‘dış zekalar’ arasında bulunan bazı aracı varlıklar, bu sıralara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. Bu güç kaynağı Almanya’yı dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç kaynağı geleceğin üstün insanının ortaya çıkmasını ve insan türünün değişimini sağlayacaktır.”
İşte bu sözler özetle Nazizim’in de temelini oluşturmaktaydı. Gizli Thule tarikatının üyeleri arasında Rudolf Hess, Karl Haushoffer, Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler, Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi önde gelen isimler bulunmaktaydı. Daha sonraları Hitler’in büyü çalışmaları da gerçekleştirdiği ortaya çıkacaktı. Bunlardan en belirgin olanı radyodan yaptığı konuşmalarda, “ses büyüsü” denilen bir yöntemdi. Bu yöntem büyük kitlelerini etki altına alınmasında büyük bir fonksiyon görmüştü.
Naziler adeta bir robot gibiydi.